Gönderen: 7.Samuray | 17 Nisan 2012

Ah Müjgân Ah [1970]

-Sen, sen varsın diye varım ben!
Yaşamak “Müjgân” diye bir şeydir benim için,
ölmek de “Müjgân yok” demektir.

“Ah Müjgân Ah”

Semtimizin bir tanesiydi Müjgân. Saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür, elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti. Bedeni her ne hikmetse o da bana gönüllüydü. Öyle bir sevdim ki Müjgân’ı, dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim, evleniriz gibi geldi bana. Evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, fakir soframız kurulur gibi geldi. Sahil bahçesinde gazoz içerekten gizli gizli mal-û hülya kurardık. Sonra da çarşılara giderdik, eşya beğenirdik elden düşme; Aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız bile olacaktı.
Müjgân’ın her an her bi daim yanında olacaktım.
Ama olmadı, gitti.
Nereye mi?
Paraya gitti abicim, paraya!

Nasıl da sevmiştim yıllarca ben seni
Her akşam üstü bekledim yollarını
Elbet bir gün biz yuva kurarız derken
Duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
Param olsaydı aşkım kalırdın
Seve seve yanımda benimle yaşardın

Nikah resimlerimizi de çektirdik. Sonra karpuzcu Raşit Abi’nin kayınbiraderine borç ederekten nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık. Ama Müjgân takmadı bunu, takamadı… Uçuverdi elimden. Meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine. Müjgân’ın gelinliğini hususi diktirmişler. Benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar. Öyle sevindim ki  mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim. Müjgân gibi ben de birbirimize ettiğimiz sözleri, ettiğimiz yeminleri unuttum.

Bi daha mahalleye gelmedi Müjgân, gelemedi.
Bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler.
Senede birkaç ay zaten Avrupa’daymış dediler.
Zaman şifalı bir ilaçtır unutursun, dediler.
Unuttum ben de.
Hiç aklıma gelmedi.
Hatırlamıyorum bile Müjgân’ı!
Hatırlamıyorum!

Öptüğünü düşünüyorum dudak yerine parayı
Para için açar mı sevişenler arayı
Madem para mühimdi al koluna parayı
Çantana da koysan aldığın o kocayı
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
Param olsaydı aşkım kalırdın
Seve seve yanımda benimle yaşardın

***
Filmin en can alıcı sahnesi yukarıdaki bölümdür. Ne zaman dinlesem, izlesem Müjgânlar çirkinleşir… Çünkü sosyal medya hayatımızın ortasına bomba gibi düşmeden önce burun kıvırdığımız “zengin-fakir” hikayeleri, patlayan bu bomba ile birlikte günümüzün gerçeğine dönüşmüş durumda. Herkes her şeyden daha lüks bir hayat uğruna vazgeçebilecek durumda. Filmin hikâyesi eskiden romantizm kokuyorken şimdi gerçeğin kendisine dönüşmüş durumda. Bu basit, bu ucuz Yeşilçam’ın aşk hikâyesi artık sokaklarda, yollarda, kafelerde, lokantalarda, yenilen yemeklerde, içilen kahvelerde, giyilen kıyaflerde… kokular, takılar, gülüşmeler, kullanılan telefonlar, içilen sigaralar ve hatta tespih taneleri… İnsanlığın, Hüsnü’nün ve mahalle sakinlerinin hepsi saydıklarımın ve sayamadıklarımın arasından kayıp gitti.

Parası yoktur Hüsnü‘nün ama vurulmuştur Müjgân‘a bi defa. Gecesi de gündüzü de Müjgân’dır. Aldığı her nefes Müjgân için, Müjgân‘ın dört defa lacivert bakışları içindir her şey. Hüsnü, o kadar seviyordur ki Müjgân‘a bi tapmadığı kalır; çünkü Müjgân demek “yaşamak” demektir. Müjgân çok güzeldir, hiçbir şey ondan daha değerli olamaz. Hüsnü gazoz içerken, şarkı söylerken, rakı içerken, gülümserken hep Müjgân vardır. Müjgân, nefes almak, umutlanmak, mal-û hülya kurmak, sonuna kadar yaşamaktır kısaca.

Her şey buraya kadar normal çünkü evlenecek ve mutlu mesud bir yuva kuracaklardır; ama Müjgân, yakışıklı ve zengin bir kafes bulup içine girer. Paranın rengi Müjgân‘ı baştan çıkarır. Hüsnü ise Müjgân‘a göre yaşlı ve çirkindir, üstelik meteliksizin teki…Müjgan verdiği sözleri unutur, Hüsnü’yü terk eder. Hem üryân hem de yalnız ve umutsuz ortada kalır Hüsnü.

Hüsnü, yine de  vazgeçirmeye çalışır, “Gitme!” diye uyarır Müjgân‘ı :

– Müjgân!
Etme Müjgân, gitme! Bırakma beni, öldürme n’olur.
Bak, nişan yüzüklerimiz hazır, aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız, kiralık gelinliğin, her şeyler, her şeylerimiz hazır.

Ama dinleyen kim!
Anası kolundan tuttuğu gibi bindirir züppenin arabasına Müjgân‘ı, üstelik Hüsnü‘ye hakaret ederek… O esnada mahalleden biri Müjgân‘a beddua eder. Hüsnü canından çok sevdiği, kıyamadığı, kendisini paramparça eden Müjgân‘a yine de laf ettirmez:

– Beddua etme Müjgân’a.

Hüsnü, Müjgân‘ın  sonunu da biliyordur ve bizlerle paylaşır bunu:

– Ah Müjgân, sen kağıt paradan kanatlarınla cehenneme uçtun.

Müjgân gidince Hüsnü gibi bi fakiri ayakta tutan tek  şey olan “umut” tükenir. Fakirin bir tabağı varsa onu da Müjgân kırar. O tabak bi defa kırıldı mı parçaları istediğin kadar yan yana getir su sızdırır. Hüsnü küser hayata. Umut etmek ve yaşamak namına ne varsa Müjgân’ın gidişiyle yanar, kül olur.
***
Müjgân varken Hüsnü ‘kıyak adam‘dır, neşelidir… Zaten ismini tamamlayan soyadı aynı zamanda onun meddâh karakterini ele verir: “Hüsnü Neşedenyana”. Lakin Müjgân, kendisiyle birlikte Hüsnü’nün soyadını da alıp gitmiştir. Neşelenmek bir yana Hüsnü başka bir yana savrulmuştur.

Arkadaşları sırf Hüsnü hayata tutunsun, Müjgân‘ı unutsun diye bir iş bulur… Meddâhlık ya da bugün söylendiği şekliyle “stand-up” yapacaktır. Hüsnü Neşedenyana, komik adamdır ama kendisine güveni yoktur. Kararsızlık yaşar; fakat arkadaşları onu zorla sahneye çıkarır. Hüsnü sahnede ilk başlarda afallasa da zamanla derdini dökmek için çıkar. Orada kendisini izlemeye gelenler aynı zamanda dert ortağı gibi durur.

Hüsnü, sahnelerde insanları güldürürken, hüzünlü hikâyeler anlatırken büyük paralar kazanır, aynı zamanda Müjgân‘ı unutmaya çalışır; fakat Müjgân onun lanetidir. İlla karşısına çıkacaktır.

Ve bir gün Müjgân, Hüsnü‘yü izlemeye gelir; çünkü çantaya giresice zengin, züppe kocası Müjgân‘ı terk etmiştir. Hem de taktığı altınları kulağından, boynundan söküp “Benim için kazanmam gereken bir yarıştın Müjgân” diyerek… İşte bu ruh hâliyle eski Hüsnü‘yü sahnede bulacağını zanneden Müjgân salonun bi kenarında, kendisi için bir zamanlar mavi hülyalar kuran Hüsnü‘yü izlemeye gelir.

Hüsnü dayanır mı? Gazino mahkeme salonuna dönüşüverir, şikayetçidir. Kalbini söküp sahnenin ortasına koyar. Adeta taptığı Müjgân‘ın paraya kaçış ağıdını anlatır jüriye; çünkü gazinonun salonunda bulunan seyirciler seyirci değil jüridir artık. Kalbindeki yaraları kendisini bir köşede seyretmekte olan -sanık- Müjgân‘a ve diğer seyircilere/jüriye gösterir. Hüsnü ağıdını yakarken jüri oy birliğiyle /alkışlarla Hüsnü‘nün bu hikayede mağdur olduğunu ilan eder.

Gazinodaki Mahkeme/Gösteri biter, Hüsnü Müjgân‘ı dar sokaklara sığmayan arabasına bindirir. [Oysa eskinden Müjgân‘ın böyle bir arabası vardır. Hatta Müjgân öyle bir arabayla Hüsnü’den kopup zengin kocaya gitmiştir.]
Stand Up’tan kazandığı paralarla aldığı eve getirir Müjgân‘ı. Bizler hikâyenin sonunda gözleri dört defa lacivert Müjgân ile Hüsnü Neşedenyana‘nın kavuştuğunu zannederiz… Oysa Hüsnü‘nün söyleyecekleri daha bitmemiştir, ağlaya ağlaya bulundukları lüks evin içerisini  Müjgân‘a göstererek:

“Bulabilecek misin o eski Müjgân’la Hüsnü’yü. Hadi koş ,ara, bağır çağır, gelsin Müjgân’la Hüsnü. Ne sen o Müjgân’sın ne de ben o Hüsnü’yüm”

Arabayı ve evi Müjgân‘a bırakır, sonra da çekip gider Hüsnü Neşedenyana. Yeşilçam’a kazık atılır, sevenler kavuşmamış ve meçhul bir şekilde hikâyemiz bitmiştir. Film başlarken Sadri Alışık[Hüsnü] “Fasulya” türküsünü neşeli bir şekilde seslendirmektedir. Bir an için film mutlu sonla bitecek diye düşünürüz. Oysa sonu, filmin geneline hakim olan, kalbimizi dağlayan müzikle biter; çünkü sevenler kavuşamaz. Böylece Yeşilçam’ın aşk filmleri için var olan “mutlu son”u ters yüz olur. İnsanlar bazen kavuşamaz. İnsanlar bazen kavuştuklarını zanneder. İnsanlar bazen mutlu olduklarını zanneder. İnsanların içinden koparılan özel bir his asla eski yerine eski hâliyle yerleşemez. Aşk, hakkında üzülebileceğimiz, üzerine hayatımızı mahvedebileceğimiz en elle tutulmayan husustur.  Sosyal sınıflar, biz istemesek de, yüz çevirsek de vardır. Fakir olmak demek taa en başından bu hayatın cehennemine merhaba demektir.  Hayallerin küçülmesi, kuru bir mezar, kayıp bir hayat… Gönül neşeden yana, gerçekler sınıf çelişkileri… Ve böylece Yeşilçam pek kulak asmadığı bir şey yapar ve bize dersler verir.

42 yıl önce çekilmiş olsa da ne zaman izlesem efkârlanıyorum. Sanki Hüsnü değil de Müjgân‘a karasevdaya tutulan benmişim gibi oluyorum ve tabi sonradan terk edilen de.  Sadri Alışık Rodrigo’nun Gitar Konçertosu eşliğinde şiiri okurken kendimden geçiyorum. Öyle bir film bu…

Yazanın yönetenin ve oynayanların, hepsinin, ellerine sağlık. Eyvallah…

Not:
Yazının en tepesinde yer alan ” şiir” ya da “ağıt” [siz ne demek isterseniz artık] işte onu seslendirenlerin içerisinde Bedirhan Gökçe ile Ceyhun Yılmaz da var. Size tavsiyem ikisinden de uzak durun. Çok çirkinler.

Film youtube’da mevcut, açın izleyin. Hem biraz Yeşilçam nostaljisi olur hem de Sadri Alışık‘ın yukarıdaki metni yorumlayışına  tanıklık etmiş olursunuz.
Esen kalınız.


Yanıt

  1. […] önce de “Ah Müjgan Ah” filminde Hüsnü Neşedenyana’yı canlandırmıştı Sadri Alışık. Senaryo yine Safa Önal’a […]


Yorum bırakın

Kategoriler